“İsmim idi Nurmuhammet Garip,
Sözde tahallüsüm idi Andelip.
Şehrimiz Ürgenç vilayet idi,
Hanımız Şah-Gazi himayet idi.
Aslı mekânım ki Karamazi’dir,
İnsanı eşrette kış-u yazıdır.
Barça halayık içinde bed işim,
Yetti elli beşe benim yaşım.”
Adı: NURMUHAMMET GARİP
Mahlası: ANDELÎP
Doğum Yeri: Karamazî
Vilâyeti / İli: ÜRGENÇ
Yaşı: Elli Beş

2. Nurmuhammet Andelip’in, klasik edebiyatımızda kervanbaşı olarak sayılması onun “Andelîb” (bülbül) lakabı ve yazdığı “Oğuzname” adlı şiirsel hikâyesi ile de tam olarak örtüşmektedir. Genel Türk klasik edebiyatı tarihinin listesine ilk olarak aslı Oğuz boyundan olan bir Türkmen şairinin kaleminden çıktığı “Oğuzname” adlı şiirsel halk hikâyesinin girmesi de gurur verici bir gerçeği yansıtmaktadır.

3. Bilindiği gibi Türk klasik edebiyatının kaynağı Oğuznamelerden başlar. Andelip bu görüşü, kendi yaşadığı dönemde yazdığı “Oğuzname” adlı şiirsel hikâyesiyle ispatlamıştır. Böylece, klasik edebiyatımızın tarih ve coğrafya ile sepleştiği noktasını Andelip’in temelini toplam 507 satırdan ve 2 bin 569 sözcükten oluşturan “Oğuzname” adlı eserinden aramalıyız.

Andelip’in “Oğuzname” şiirsel hikâyesiyle ilgili yaptığımız gözlemimizin sonucunda elde ettiğimiz bilgiler şunlardan iberettir:

Tarihi Şahıslar: Hazreti Nuh, Nuh oğlu Yafes, Kiyumerz, Kara Han, Kara Han oğlu Oğuz Han, Gün Han, Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han, İt Barak Han, İl Han İbn Havan, Muhammet Han Harezmî, Cengiz Han, Cuci Han (Cu-Şen-Cu / Ye’cûc ve Me’cüc) , Kiyumerz’in oğlu Hûşenk, Pişdadî, Keyanî, Eşkanî, Sasanî, Muhammet Bahtiyâr Han, Yağma Han… vs.

Coğrafik İsimler: Hıtay (Çin), Abul Han Dağı, Harezm, Deşti-Kıpçak, İtil Denzi, İran, Tahran, Mazanderan, Moğolistan, Gilan, Gürcistan, Azerbaycan, Irak, Semerkant, Taşkent, Şirvan, Horasan, Mısır, Bestam, Buhara, Belh, Kaşmir, Bedehşan, Gur Şehri, Maveraünnehir, Lektun Şehri, Amuderya, Şam… vs’dir.

Etnik Gruplar: Oğuz, Türk, Uygur, Moğol, Kıpçak, Rus, Avlak, Bulgar, Karluk, Halaç, Barlas, Tatar… vs.

Askeri ve Savaşla İlgili Bilgiler: Oğuz Han’ın İt Barak Han ile 70 gün savaştığına dair bilgi; İt Barak Han ile olan ilk savaşta Oğuz Han’ın 100 binbaşısını kaybettiğine dair bilgi; Cengiz Han’ın 30.000 kişilik ordu ile üç oğlunu Horasan’a gönderdiğine dair bilgi; 80.000 asker ile İran’a gittiğine ve Tahran’ı savaşsız ele geçirdiğine dair bilgi; Cuci Han’ın Deşti- Kıpçak tarafına 100.000 kişilik ordu ile gittiğine dair bilgi; Oğuz Han’ın İt Barak Han’dan intikam alması sırasında onu bir aydan sonra yakaladığına dair bilgi; Oğuz Han’ın Keşmir’de bir yıl savaştığına dair bilgi; Dünya cihangirliğinde Oğuz Han’ın 83 senelik tecrübesinin olduğuna dair bilgi… vs’dir.

Bu ve buna benzer tarihi bilgilerin yer aldığı eserde, ayrıca Oğuz alfabesinin damgaları, bazı Oğuz boyları adlarının etimolojisi (Kıpçak, Halaç, Karluk..) hakkındaki bilgilere rastlamak mümkündür. Kısacası, tarihi bilgileri içeren “Oğuzname” eseri Türkoloji tarihi için de kıymetli kaynaklardan biridir.

4. Nurmuhammet Andelip, klasik edebiyatımıza bir milli kütüphane kazandırmıştır. Şairin kütüphanesinde çeşitli türleri olan eserleri (şiir türleri, şiir tercümeleri, şiirsel halk hikâyeleri, halk destanları) bulunmaktadır.

Andelip, bize dört tane halk destanı (Leyla ile Mecnun; Yusuf ile Züleyha; Baba Ruvşen; Zeynelarap) ve dört tane şiirsel halk hikâyesini (Oğuzname; Risaleyi Nesimi; Sağdı Vakkas; Kıssay-i Feraun) ve bir tane de uzun halk hikâyesini (Melike-Mihrinigar) ve çok sayıdaki şiirlerini milli miras olarak bırakmıştır.

5. Andelip, klasik edebiyatımızda ilk mütercimlik mektebini de açan şair olarak bilinmektedir. O, Arapçadan “Maksat-Name” destanı, Farsçadan “Dört Melek”, “Mirza Hemdem” destanlarını Türkmen Türkçesine aktarmıştır. Bunun yanı sıra Nevai, Fizulî, Camî gibi şairlerin Farsça ve Arapça şiirlerini de Türkmenceye tercüme etmiştir.

6. Andelip, klasik edebiyatımızı halk geleneklerimiz ve kültürümüz ile bağlayan ilk Türkmen şairidir. Dolaysıyla Türkmen klasik edebiyatında Oğuznamecilik ve Destancılık geleneklerini de o başlatmıştır.

7. Andelip, eserlerinde kendi duygularını ilham yolu ile coşkulu ve etkili bir şekilde anlatmıştır. O, bir lirik şairdir. Bu açıklama, şair sadece sevgi konusunu işlemiştir anlamına gelmez. Dolaysıyla Andelip sevgi lirikasının yanı sıra kendi eserlerinde tarih, coğrafya, inanç, kültür, vatan, hayat, yaşam, kahramanlık gibi çeşitli konuları da ele almıştır.

8. Nurmuhammet Andelip’in eserlerinin diline gelince başta Çağatayca olmak üzere yaşadığı döneme göre kullandığı Arapça, Farsça unsurlar da az değildir. Bunun yanı sıra şairin halk diline geçmeye yönelik ilk adımları attığı da görülmektedir.

Gerçeği söylemek gerekirse bu durum, şairin halk diline daha yakınlaşma çabasının göstergelerinden biridir. Andelip’in kendisi şiirlerinde defalarca bu durumun altını çizmiştir: “Andelip’in maksatıdır butsan, Gönlüne hoş geldi bu güzel destan. Eyledi Türkî dil ile ibtida, Bazen nesir, bazen gazel hoş neva”. Şair “Risalayı-Nesimi” halk hikâyesinde söz konusu durumu şöyle açıklar: “Emma gadım eyamda Seyit Nesimi diygen bir buzurgvar ötüpdir. Arap tilinde erdi. Türki tiline aylanturıp, inçe günler mehet ve muşakgat tartıp, nazm eterge bil baglap, tarıhı-mahı-cumadiyessani ayında, onbirlenci güni yazmakga meşgul boldum” [Andelip, 1990:108]; ‘Ama eski zamanda Sait Hesimi isimli bir büyük bilge yaşamış. Arap dilinde idi. Türk diline çevirerek, nice günler mihnet ve müşakkat çekip nazim türüne geçirecektiğime emin olarak, tarih – mahi – Kamari ay hesabına göre 6.ayın on birinci gününde yazmaya başladım.’

9. Şimdi de Andelip’in milli kütüphanesinde yer alan bazı eserlerinin dil özellikleri hakkında kısaca bilgi almaya çalışalım:

ŞİİRLERİ:

a) KENDİ ŞİİRLERİ:

Çendan-Çendan, şiir 10 satır, 66 sözcükten oluşmaktadır. Geçiren incelememizin sonucu şiirdeki bütün bilgilerin “gelmek, almak, düşmek, bolmak, salmak, eylemek, galmak, bakmak, açmak, kılmak” gibi öz Türkçe fiillerin yardımıyla verildiğini göstermektedir.

Şairin “Muntazır bolmuş idim yolunda çendan çendan” satırındaki “muntazır bolmak” deymi de günümüz Türkmencesine yabancı değildir. Türkmenler bugün söz konusu deyimi “intizar bolmak” şeklinde kullanmaktadırlar.

Ne Bela Hup, 14 satırdan 96 sözcükten oluşmaktadır. Şiirde Arap ve Fars sözcüklerine ağırlık verildiği görülmektedir. Buna rağmen şairin kullandığı oldukça fazla sayıdaki benzetmeleri Türk klasik edebiyatında da çok karşılaştığımız benzetmelerin aynısıdır.

Reşki – Perizadı, 23 satırdan 148 sözcükten oluşmaktadır. Şairin bu şiiri “Nesimi ism her beyt ibtidasıdan gelur, emma, Gerektir Andalib’a, ad çıkarmaklıkta ussâdi” satırlarla son bulmaktadır. Şairin bu satırlarındaki kendi sözlerini dikkata alırsak onun gerçekten de ünlü söz ustalarıyla yarışma içersinde olduğuna birçok şiirleri ve başına üçer mısra eklenmiş olan mutarref tahmîsleri şahitlik etmektedir. Çünkü usta olmayan ya da yeteneksiz olan bir kişi edebiyattaki tahmîs türüne, özellikle Nevaî’nin gazellerine tahmîs yazması söz konusu olamaz.

Andelip’in bu şiirinde karşılaştığımız bazı kelime tekrarları yerinde olarak kabul etmeliyiz. Örneğin, “Ayağına düşüp, başından dönersem, iyi olmaz, Nevazişler kılıp, kılmış bozuk gönlümni abadî” satırında, “kılmak” (yapmak anlamında) yardımcı fiili yan yana getirlerek tekrarlanmaktadır. Bu durum, şairin sözcük hazinesinin kıtlığı ile ölçülmez, aksine şiirlerde karşılaşılabilecek bir söz oynatma ustalığından kaynaklanmaktadır. Burada iki tane deyimdeki yardımcı fiil olarak kullanılan “kılmak” sözcüğü söz konusudur. Biri, “nevaziş kılmak”, diğeri ise “abat kılmak” deyimleridir.

Şairin şiirlerinde ele aldığı konuların ağırlığı sevgi lirikasında (aşk ile ilgili) toplanmıştır. Fakat bu durum Andelip aşktan başka konuda şiir yazmamış anlamına gelmez. Andelip’te vatan konusu da, diğer konular da vardır.

Vatancılığı, vatanseverliği hayvanların üzerinden açıklamak tarzı da şairin kendine has olan bir özelliklerinden biridir. Bunu şair aşağıdaki şiirinde net bir şekilde görebiliriz.

Boldı Andelip, şiir 10 satırdan 62 sözcükten oluşmaktadır. Adı geçen şiirde vatancılık konusundan söz açılmaktadır.

“Daş era eylep vatan, daşvakga boldı Andelip,

Toprakga bagrın basıp, gurbakga boldı Andelip.”

[Andelip, 1990:36]

‘Taş içinde eyleyip vatan, tosbağa olmuştur Andelip,

Toprağa bağrını basıp, kurbağa olmuştur Andelip’. Bu şiire Türk klasik idrak bilimi açısından baktığımız zaman ilk önce HAYVAN İNSANDIR metaforunu alırız. Bu satırlarda şairin kendini hayvanlara benzetmesinin özel anlamı bulunmaktadır. İşte taşın içinde mesken tutmuş ve taş gibi sert örtüye sahip olan ve üstelik kurduğu yuvasından asla uzağa gitmeyen havyana, yani metinde “daşvakga”ya (Türkmence: pışbaga; Türkçe: kaplumbağa; Anadolu halk ağızlarında: tosbağa) benzetilmesi Türkmen klasik edebiyatında vatancılığı ifade eden sembollerden biridir.

Sonuç olarak kısaca söylemek gerekirse, şöyle sonuca ulaşabiliriz: şiirde geçen DAŞVAKGA/KAPLUMBAĞA İNSANDIR. Şairin sanatsal anlatımına göre taş içinde mesken tutan bir insandır. Anadolu’da halk ağzında TOSBAĞA (taş > tas / tos), yazı dilinde ise KAPLUMAĞA şekli kullanılmaktadır. Şiirde özel sembol olarak seçilmiş olan kaplumbağa, vatanı temsil etmektedir. Bugün ise üzerinde taşa yazılmış eski Türk yazıtlarımızı taşıyan kaplumbağa sembolü Türk dünyasında Türklerin eski mi rasının (Ata Vatanın) simgesi olarak bilinmektedir. Şiirdeki KURBAĞA ise toprağı (suyu ve karayı) temsil etmektedir. Buradan şöyle sonuca ulaşabiliriz. Türkmence bir ifade ile söylersek şairin yaşadığı toprağıyla “bağrı badaşmıştır” (bu deyimdeki “bağır”, karaciğer, “badaşmak” kelimesi ise bitişik olmak, birlikte olmak, birbirinden bölünmez şeklinde olmak anlamlarında gelip, tabiat (toprak) ile insanın iç içe olduğunun simgesel göstergisi için kullanılmıştır). Çünkü kurbağa bağrını toprağa basmak eylemiyle kedinin bir tür özelliğini gösterebilen hayvandır.

Şairin “Bolsa gış, urmuş govakga, yaz bolsa yazılur, Gehi bayguş boldı, gehi çekge boldı Andalıp” ‘Kış olunca, atmış kendini mağaraya, Bazen baykuş, bazen çekirge olmuştur Andelip’ satırlarındaki KIŞ ve YAZ kavramları mevsim değişikliği ve insanların mevsime göre yaşam şartları, BAYKUŞ (düşman saldırısı sonrası harabeliği) ve ÇEKİRGE (göcebeliği, konargöçer yaşamı) kavramları ise insanların yaşam tarzlarıyla ilgili görüşü simgelemektedir.

Tap Açdı, 12 satırdan 84 sözcükten oluşmaktadır. Şiirin konusu sevgi, aşk ve tabiatla ilgilidir. Şiirde doğadaki güzellik ile insan güzelliği birbiriyle karşılaştırılmaktadır. Şiirde KİTAP kavramı iki yerde geçer. Birisi tabiat tarafından yazılmış doğa güzelliğiyle ile ilgili olan KİTAPTIR, öbürü ise Yaratan’ı tarafından insanlara gönderilen KİTAPTIR:

“Diymen gül gunçası güller dema-dem bilbilin çırlap,
Harımı-gülşen içre sebz hanıdan kitap açdı.”
“Debistanı-çemende tifl yanlıg Andalıbı-zar,
Ki bismilla okıban ilde hamradan kitap adı.”

Cananıga Yetse, 10 satırdan 73 sözcükten oluşmaktadır. Şiirin konusu insanın hayattaki istek arzularıyla ilgilidir. Kişinin arzusuna ulaşılan günü HOŞ GÜN olarak adlandırılmaktadır. Şair baş hedefe ulaşmanın hareketlendirici gücünü yetmek (ulaşmak, yetişmek, erişmek) fiiliyle aktarır: KİŞİ’NİN hedefi CANAN’A ulaşmaktır, GÖNÜL’ÜN hedefi ARMAN’A ulaşmaktır, DERTLİ’NİN hedefi DERMAN’A ulaşmaktır.

GÖNÜL’ÜN hedefi ARMAN’A ulaşmaktır. ARMAN’IN hedefi ise CAN’A ulaşmaktır. Şiirin sonunda ANDALİP’İN hedefi güler yüzlü YAR’A ulaşmaktır.

Örgüley, 31 satırdan 207 sözcükten oluşmaktadır. Şiirin konusu sevgi, aşk ile ilgilidir. Şiirin iki lirik kahramanı bulunmaktadır: AŞK ile MAŞUK.

Şiirde tabiat ile insan arasındaki ilişkiye ait deyimler ve bunlarla ilgili kavramlar oldukça çoktur. Bunlardan bazı örnek olarak aşağıdakiler göstermek mümkündür:

İnsan, TABİATTIR
İnsan, NAZİK TABİATTIR
İnsan, RESİMDİR
İnsan, RESMEDİLMİŞ TABİATTIR
İnsan Yüzü KAMARDIR / Ey Kamar Yüzlük
İnsan Yüzü AYDIR / Ay Yüzün Gördüm
İnsan Yüzü GÜLDÜR / Gül Yüzünden Örgüley

“Örgüley” sözcüğüne gelince. Öncelikle bu sözcükte Çağatayca’nın etkisinin olduğu belirtmeliyiz. Buna ait bilgiler Prof. Dr. Z. B. Muhammedova’nın “XI-XIV Asır Türkmen Dilinin Tarıhı Boyunça Dernevler” (Aşkabat: Ilım, 1973, s.139-141) ve Prof. Dr. S. Atanıyazov “Türkmen Dilinin Sözköki Sözlügi” (Aşkabat: Miras, 2004, s.270-273) adlı çalışmalarında geniş bilgi verilmektedir.

Bu kaynaklardan yola çıkarak (genellikle S. Atanıyazov’un “örmek” fiiline verdiği 2. anlamını destekleyerek) şairin kullandığı “örgüley” (örgüley > övürgüleyim > övürleyim > övrüleyin) sözcüğünün aslı “övür-” (evirmek) sözcüğünün kısaltılmış şeklidir. Burada “-vü” düşmüş ve kök olarak “öör-” kalmıştır. Sonuçta günümüz Türkmen Türkçesine göre, “-dan / -den övrüleyin / aylanayın”; Türkiye Türkçesine göre ise “-a / -e kurban olayım” kalıplara denk gelmektedir.

Böylece şairin satırlarında kullandığı sözcükleri yandaki şekilde ölçülebilir:

Şair şiir satırlarına insan güzelliğiyle birlikte çok harikulade görüşleri sindirdiğini görebiliyoruz. Bunlardan biri de “Dilber” şiiridir.

 

Andelip XVII.yüzyıl Türkmen Türkçesi Türkiye Türkçesi
…gül yüzünden örgüley  gül yüzünden aylanayın gül gibi yüzüne kurban olayım
…şirin sözünden örgüley şirin sözünden aylanayın tatlı sözüne kurban olayım
…nerkes gözünden örgüley nerkes gözünden aylanayın nergis gibi gözüne kurban olayım
Hem bilinden, hem elinden,
hem dilinden örgüley
Hem bilinden, hem elinden, hem
dilinden aylanayın
Hem beline, hem eline, hem diline
kurban olayım…

Dilber, 46 satırdan 288 sözcükten oluşmaktadır. Şiir “Kurban olam göz üzre badem kabağa, dilber” satırıyla başlar ve bundan sonraki satır ise “Görgeç meni yapışdı gazman pıçaga, dilber” şeklinde devam eder. İkinci satır ilginçtir: ‘Beni görünce senin gamzen bıçağına yapıştı’. Görüldüğü gibi, şair sanatsal bir şekilde insan vücudunun parçalarından bile bir insan yapabilme (GAMZE İNSANDIR) özelliğine sahiptir. Buna şairin “Katlım geneşin eylär zülpün gulaga, dilber” ‘Beni katletmek hakkında ZÜLÜF ile KULAK toplantı yapıyor’ satırında açıkça şahit oluyoruz. Bir başka deyişle ZÜLÜF İNSANDIR / KULAK İNSANDIR. İkisi bir araya gelerek aşığı katletmek hakkında toplantı yapmaktadır.

Bunun gibi durumları şairin diğer satırlarında da görmek mümkündür. “Ey, gamzası ganlar içici, gözleri cellât, Can almaga ussat yaradıpdır seni ussat…” ‘Ey gamzesi kanlar içici, gözleri cellât, Can almaya üstat, yaratmıştır seni üstat.’ Görüldüğü gibi bu satırda “Gamze kan içici insan; gözler ise callat”tır. Sonuçta üstatlardan birinin şairin kendisi olduğu ortadadır.

Cıkır, (Türkçesi: Çıkrık) 46 satırdan 315 sözcükten oluşmaktadır. Kelimenin kökü hakkında iki türlü tahminde bulunmak mümkündür. Birisi büyük bir ihtimalle öz Türkçe “çık-/ çıkar-” fiili ile yapılan işin sonucuna göre alınmış olabilir. Çünkü bu alet su çıkarmakta kullanılmaktadır. Diğerinde ise aletin çıkardığı sesten kaynaklanmış olabilir.

Şiirde tarım, köy işleriyle ilgili konular ele alınmaktadır. Nurmuhammet Andelip “Çıkrık” muhammesinde 17-18. yüzyıldaki ziraatından söz açmaktadır, daha doğrusu, Türklerin o dönemde keşfeden subilimi aracı olan ÇIKRIK hakkında geniş bilgi vermektedir. İşte, Türkler bu mucizeli araçla topraktan neleri üretmediler ki! Şair bunun fiyatı konusunda da o kadar cömerttir: “İki yüz tılla bahası bolsa hem arzan cıkır” ‘İki yüz altın pahası olsa bile ucuzdur çıkrık.’

“Bu cıkırga mün-de bir agaç, bilin, derkar erur” ‘Bunu bilmelisiniz ki, bu çıkrığa binlerce ağaç lazımdır’ satırından da anlaşılacağı gibi çıkrığın yapımında çok sayıda ağaç kullanılmıştır.

Çıkrık ile teknik araç-gereç kıyaslanmaz şekildeki görüşü savunacaklara Andelip kendi yaşadığı dönemde cevap vermeyi de ihmal etmemiştir: “Kim ki bilmez bu cıkırnın lezzetin hayvan erur, Telmirip oltursa “suv” dipp, akagu-nadan erur”.

Ziraatta sulama işleri için önemli yere sahip olan çıkrığın yardımıyla o dönemde insanların tahıl, meyve sebze ürünleriyle temin edildiği hakkında geniş bilgi verilmektedir.

Söz konusu şiirde bazı dikkate değer görüşler de ileri sürüldüğüne şahit oluyoruz.

“Sen gulak goysan, yakar her dembe-dem ovazı hoş,

Balaman, dutar, sitardan (yeg) erur hem sazı hoş…”

‘Sen kulak ver, her an dinlenirsin avazı hoş,

Balaman, dutar, sitardan daha da sazı hoş’

Buradaki DUTAR belli (Türkmenler günümüzde de dutarı (iki telli), milli saz aleti olarak kullanılmaktadır). O zaman sitar nerede, nasıl bir alettir? Balaman nedir?

KÜÇÜK ARAŞTIRMA: “SİTAR, telli uzun saplı bir saz, çalgı aletidir. Hindistan kökenli bu sazın sözcük anlamı Farsçada 30 telli anlamına gelir. Bu müzik aleti, Hint kültürü dışında batıda da benimsenmiş bir çalgıdır. Sitar Iran-Afganistan bölgesinin sehtar adlı aletinden türemiştir. (Vikipedi bilgilerine göre)

BALAMAN biraz değişik adıyla (balaban) Azerbaycan’da görülür ve kullanılmaktadır:

“Azerbaycan geleneksel musikisinde, çok yaygın nefesli müzik aletidir. Yaranma tarihi ise çok eskilere dayanır. “Dede Korkut” destanında da Balaban ismine rastlamak mümkündür. Etkileyici sesi sayesinde komşu halkların (Gürcistan, Dağıstan ve Ermenistan) müziğinde de geniş çapta kullanılmaya başlanmıştır. Balaban hakkında Azerbaycan’da birçok yazarlar, araştırmacılar, besteci ve müzisyenler, makaleler yazmıştır. (www.mesken.gen.tr/f1764/balaban-nedir-119653/).”

Araştırmaların sonucunda bunlar hakkında da bazı bilgileri ele aldık. Ama benim söylemek istediğim bu değil, bu aletlerin çıkardığı seslerle çıkrık sesini yan yana getirmek, onun yakınında dinlemek. Belki, bunlarla ilgili bir araştırma yapılırsa, ÇIKRIK SENFONİSİ ortaya çıkabilir!

“Käşiru-künci, zıgır, şalı acayıp aş bolur,  Cugarını köp ekin, anın huruşı mäş bolur” ‘Havuç, susam, zığır, pirinç çok güzel yemek olur, Cuğarıyı çok ekin, onun sonucu mercimek olur’ demesi boşuna değildir. Aslında cuğarı bitkisi Türkmen şairi Mahmut Gayibi’nın “Otuz iki tohum kıssası” isimli şiirsel hikâyesinde en başta yer almaktadır:

“Cugarı söyledi: “Evvel özüm varur ben, Boyum uzun, sakalım ak erur ben.

Başımda selle-yu sopynema ben, Hepinizden ulug ben, kethuda ben.

Belimi beş yerimden bağlayup ben, Özüm cennete karşı çağlayup ben”.

Kısacası şair Andelip, tabiat güzellikleri ile insanların karakteristik özelliklerini bir araya getirerek sözcüklerle resim çekebilen ilk Türkmen klasik şairlerindendir. Onun aşağıdaki satırlarında bunun örneklerini görebiliriz:

“Bolup çün Andelip şeyda, güli handanıga yetse.” ‘Olup çünkü Andelip bir divane, güle yetmeyi arzu eder.’ ANDALİP DİVANEDİR. DİVANENİN ARZUSU GÜLE YETMEKTİR.

“Gam gılıcı birle başım çapar men” ‘Kaygı kılıcı ile başımı çapar ben.’ KAYGI KILIÇ GİBİ BİR ALETTİR.

“Genci vısalın istäp, çün mar towlanar men” ‘Senin visal hazinene kavuşmak için yılan gibi yere yatıp sürünürüm.’ ÂŞIK İNSAN YILANDIR.

“Canlar guşunı zülpün saldı duzaga, dilber.” ‘Senin zülüfün can kuşunu tuzağa saldı’ CAN KUŞTUR. ZÜLÜF TUZAKTIR. CAN KUŞU ZÜLÜF TUZAĞIYLA YAKALANMIŞTIR. Bazı satırlarda “can kuşu” yerine GÖNÜL KUŞU geçtiği de görülmektedir: “Könlüm guşun bent eylemiş zülpi çelipasıga kim” vs.

SONUÇ: Nurmuhammet Andelip’in şiirleriyle ilgili yaptığımız sınırlı ve küçük araştırma sonucunda elde ettiğimiz idrak anlam bilimi özelliklerinin aşağıdaki üç temel kaynağı göstermek mümkündür:

1) İNSANDAKİ DÜŞÜNCE veya DÜCÜNCEDEKİ İNSAN İLİŞKİLERİ

2) İNSAN ile TABİATIN veya TABİAT ile İNSANIN KENDİ ARA BAĞLANTILARINI SAĞLAMA YETENEĞİ

3) İNSANIN KENDİNE HAS OLAN DÜNYALARI (İÇ, DIŞ VE DİL DÜNYALARI) BİRLEŞTİREBİLME BAŞARISI

Kaynaklar:

1.Nurmuhammet Andelip. Şıgırlar ve Poyemalar. Aşgabat, “Türkmenistan”, 1990.

2.Nurmuhammet Andelip. Dessanlar. Aşgabat, “Türkmenistan”, 1991.

3. Göroglı H. Nurmuhammet Andelip. –XVIII-XIX asır Türkmen Edebiyatının Tarıhı Boyunça Oçerkler. Aşgabat, “Ilım”, 1967.

4. Muhammedowa Z. B. Andalıbın Dörediciliginde Käbir Arzuw Ölçegleri. Sowet Edebiyatı, 1971, No:5, 119 s.

5. Meredow A. Andalıp ve Türkmen Edebiyatında Tahmıs Yazmak Däbi. TSSR IA-nyn Habarları (JYS), 1970, No: 5, 50 s.

6. Bekmıradow A. Andelip hem Oguznamaçılık Däbi. Aşgabat, “Ilım”, 1987.

7. İskender Pala. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul, “Ötüken”, 1999.

8. Ahmet Talat Onay. Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı. Ankara, “Akçağ”, 2000

....

»»  Devamı Kardeş Kalemler 54. sayıda...