Türkmen Edebiyatı tarihinde enfes ve zengin bir sanat mirası bırakan söz üstatlarından biri Nurmuhammet Andalip’tir. Şairin bize bıraktığı edebî mirası onun Arap, Fars dillerini çok iyi derecede incelediğini şarkın tarihini, edebiyatını eksiksiz bildiğine delalet eder.

Genel edebiyatı ya da o devirde yaşayan yazar ve şairlerin edebî mirasını tam olarak idrak etmek için ondan önceki edebiyatçılara bakmak gerekmektedir. Bu Andalip’in sanatı için de böyledir. Çünkü eski ve orta asır edebiyatının özellikleri, gelenekleri 16-17. asır hatta 18-19. asır Türkmen Edebiyatı’nda da kendi tesirini göstermiştir.

Nurmuhammet Andalip’in edebî mirasında, onun eserlerinde orta asırlarda yaygın olan fütüvvetnamecilik geleneğinin izlerini görebiliriz. 8-16. Asırlarda bütün doğu dünyasında fütüvvetnamecilik geleneği yaygın olarak görülüyordu. Arap, Fars, Türkî dilde (Çağatayca) yazılan Fütüvvetnamelerin çeşitli türleri oluşmuştu.

Fütüvvet aslen Arapça kökenli, kadim Türkmen kelimesidir. “Feta” kökündendir. “Feta” Çağdaş Türkmencede yiğit anlamındadır. Yiğit dediğimizde cömertlik, alçakgönüllülük, affedicilik, insaniyet gibi iyi hasletleri kendisinde cem eden kâmil insan göz önünde tutulmaktadır. Daha doğrusu bu söz günümüzde kullandığımız “er” kelimesiyle eş anlamlıdır. Türkmenler yiğiy bilip sevdiğine “er” ya da “er kişi” demektedir. Böylece en güzel haysiyetleri kendinde toplayan ve başka insanlara da doğru yolu gösteren kâmil insana “yiğit, er” yani “feta” denmektedir. Onların yoluna ise fütüvvet denmiştir. Kâmil haysiyetli insanların yolu olan fütüvvet yolu hakkında tarihte eserler yazılmıştır ve bu eserler “fütüvvetname” olarak adlandırılmıştır. Türkî, Arapça, Farsça yazılan fütüvvetnamelerden bizim bildiklerimizin sayısı elliye yakındır.

Değişik milletlerin edebiyatını öğrenenlerin dikkatini çeken fütüvvetnamecilik geleneği ve fütüvvetnameler hakkında dünya edebiyatında çeşitli ilmî araştırmaların yapıldığı kaynaklardan görülmektedir. Bu konu hakkında etraflıca yapılan ilmî araştırmaların arasında Alman ilim adamı Taeschner Franz’ın. “Des Futuvvet kapitel in Gulshehris altos – manischer bearbeitung von Attars mantig ut – Tayr”. Berlin, 1932., Der anatolische Dichter Nasiri und sein Futuvvetname (Molla Nasır’ın Futuvvetnamasi). Leipzig, 1944., Türk âlimleri Abdülbaki Gölpınarlı’nın “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Cemiyeti ve Kaynakları”. (İstanbul, 1949), Neşet Çagatay’ın “Fütüvvetçilikte Ahiliğin Özellikleri”. Ankara, 1976., Cemal Anadolu’nun “Türk-İslam Medeniyetinde Ahilik Düşüncesi ve Fütüvvetnameler”. (Ankara, 1991), Torun Ali’nin “Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvetnameler”. (Ankara, 1998) gibi çalışmları zikredebiliriz. Sözünü ettiğimiz araştırmaların hepsinde tahminen 13-14. asırda yaşamış Türkmen düşünürleri, yazarları Yahya ibn Halil ibn Çopan Burgaz’ın fütüvvetnamesine özel yer verilmesine, ayrıca öğrenilmesine münasiptir. Çünkü onun kendisi, türkmen düşünürlerinin kendi halkı için birçok hizmet ettiği, güzel yaradıcılığyla Türkmenin adını yükseklere kaldıran âlimlerden biri olduğunun açık delilidir. Biz bunun böyle olduğunu, Yahya ibn Halil’in eserinin bir nüshasının İtalya kütüphanelerinden getirilen “Fütüvvetname” adlı eserini eski Türkmenceden günümüz Türkmencesine uyarladığımızda gördük. Çeşitli ilmî kaynaklarda verilen bilgilere göre Yahya ibn Halil 13. asrın sonlarında orta ve batı Anadolu topraklarında kurulan Menteşeoğulları Türkmen beyliğindendir.

Türkmen âlimi Yahya ibn Halil’in kendinden öneceki fütüvvetnamecilik geleneğine bakarak yazdığı nefis “Fütüvvetname” adlı eseri Türkmence yazılan fütüvvetnamelerin ilklerinden sayılır. Bunun için de halkımızın tarihini, edebiyatını, dilini, millî gelenek göreneklerini öğrenmede eserin kıymeti çok büyüktür. Hangi dilde ya da hangi asırda yazıldığına bakmadan fütüvvetnameler insanlara temiz ahlaklılığa, iyi davranışa davet edip, onlar her yönüyle doğru insan olmaya çağırıyor. Bunun kendisi hiçbir zaman kıymetini kaybetmeyecek insanlık için önemli bir meseledir. Affedicilik, temizlik, alçakgönüllülük, cömertlik, insanın iyiliğini anlatıp ayıbını örtmek gibi fütüvvetnamelerde öne sürülen temel fikirler Nurmuhammet Andelip’in bütün sanatının içinde bariz bir şekilde görülmektedir.. En önemli haysiyetleri, yüksek ahlak sıfatlarına davet etmek, onları kendinde terbiye etmenin yoluna koymak, bu işin temelinde “feta, yiğit” denilen kutsal mertebeye uygun olan kâmil insanı kemâle erdirmek maksadı fütüvvetnamelere mahsus olan temel özelliklerdendir. Fütüvvetnamelerde Hz. Ali, İbrahim Aleyhisselam, Yusuf Aleyhisselam, Yuşa Aleyhisselam gibi kerametli şahsiyetler de bu yüksek mertebeye sadece güzel ahlakları, kâmilliğiyle haketmiş olduğu çeşitli rivayetler ve örneklerle beyan edilmektedir.

Bunların bazılarına Yahya ibn Halil’in “Fütüvvetname” adlı eserinden örnekler verelim.

Bir gün hezreti Resul aleyhisselam hazreti Ali’ye aytdı (dedi):

— Ey, Ali, sana yovuzlık (kötülük) kılana sen ne kılar sen?diydi.

Ali aytdı:

— Men eylik (yahşılık) kılar men.

Sonra Resul aleyhisselam aytdı:

— Eger, ol kişi yovuzlıgını artdırsa, sen ona ne kılar sen? diydi.

Ali:

— Eger, ol kişi mana yovuzlıgını artdırsa, men eyligimi artdırar men diydi.

Yene Resul aleyhisselam aytdı:

— Ey, Ali, eger ol kişi dayım (her zaman) yüregini hun (kan) eylese, sen ne kılar sen? diydi.

Ali:

— Ol kişi günde mün gez (bin kez) cigerim gan eylese ve könlümi yıksa, men onun könlüni bir zerre yıkman, diydi.

Hazreti Resul buyurdı: “Ali yalı (gibi) yigit yok, zülpükar yalı gılıç yok”.

Gördüğümüz gibi Hz. Ali affediciliği ve kötülüğe iyilikle cevap verdiği için, erlik yaptığı için ona yiğit mertebesi veriliyor.

Halk arasında ağızdan ağıza söylenerek günümüze ulaşan “İyiliğe iyilik her kişinin işidir, kötülüğe iyilik er kişinin işidir” şeklindeki atasözü vardır. Bu güzel sözlerin aslının nerden çıktığını yukardaki timsali okuyunca anlıyoruz. Kötülük edene iyilikle cevap vermek özelliği yiğitlik mertebesine mahsus en güzel fikirlerden biri de Andalip’in “Yusuf u Züleyha” destanında Yusuf’un ağabeyleriyle olan vakıasında açığa çıkıyor. Bir zamanlar kendisinin elini ayağını bağlayarak kuyuya attıkları ve sonra bir tüccara on sekiz gara tengeye ( akçeye ) satan ağabeylerini şehrin kapısından girdiklerinde Yusuf tanıyor ve:

Onlar cefa ettiler, biz vefa edeceğiz. Onlar hata ettiler, biz affedeceğiz deyip, er kişiye yakışacak şekilde hareket etti. Babasının başından geçen olayları duyan oğullarının “Ey baba, öyle olsa onlara niçin zulmetmiyorsunuz, affediyorsunuz?” diye sorduklarında Yusuf: “Ey oğlum cefa yerine vefa kılmak lazım. Git onların hizmetinde ol. Ne isterlerse ver. Hangi hizmeti isterlerse canınla kabul et” deyip nasihat ediyor. Andelip burda Yusuf’un usta yüz hatlarıyla affedicilik, suçlunun suçunu affetmek, kötülüğe iyilikle karşılık vermenin er kişilere mahsus olduğunu anlatıyor.

Yahya ibn Halil’in “Fütüvvetname” adlı eserinde “yiğit” nâmının Yusuf Aleyhisselama verilmesi hakkındaki rivayet oldukça ilginçtir. Fütüvvetname’de geçen bu rivayete Andalip’in Yusuf u Züleyha destanındaki olaylarla birlikte göz atalım.

Fütüvvetname’de şöyle geçmektedir:

O zaman Züleyha’nın Yusuf Peygambere gönlü düştü. Züleyha çok çabaladı; ama Yusuf ona meyl etmedi. Ne zaman Yusuf’u yanına çağırsa Yusuf Züleyha’ya bakmadı. Züleyha hiçbir care ve deva yolu bulamadı. Böylece Züleyha emretti ve güzel bir saray inşa ettirdi. Içini tamamen sırçadan yaptırdı. Öyle güzeldi ki onda her insanın yüzü görünürdü. Züleyha “Belki şimdi Yusuf yüzüme bakar. Belki de muhabbetim Yusuf’un gönlünü yumuşatır” diye düşündü.

Yusuf’u getirdiler. Yusuf etrafına bakındı ve Züleyha’nın yüzünü gördü. Yusuf başını aşağıya eğdi.

Bu vakıa Yusuf u Züleyha destanında şöyle anlatılmaktadır: “Züleyha umut etti ki bugün olmazsa yarın muradına erer. “Sonuçta benim hizmetimdedir” diyerek kendini teselli edip yine takatsiz düştü. Ne zaman Yusuf’a derdini, hâlini anlatsa Yusuf kabul etmezdi. Sonunda Züleyha şu fikre vardı; Mısır’ın bütün usta mimarlarını çağırdı ve şöyle dedi: “Bana bir ev yapın, köşeleri altından, duvarları yakyttan, miskten olsun. Benimle Yusuf’un resminin arkasında, doğusunda, batısında, kuzey ve güneyinde öyle resimler yapın ki birbirini kucaklıyor olsunlar. Yine nakkaşa söyleyin ki bunu ne kimse görsün ne de kimse duysun. Bunu görünce Yusuf bana meyleder” deyip ustalara emretti. Ustalar bir süre sonra Züleyha’nın dediğinden daha güzel bir ev yaptılar.

Yusuf’u çağırdılar. Yusuf zikredilen saraya geldi ve içeri girdi. Cariyeler kapıları kapatıp gittiler. Yusuf gördü ki Züleyha sarayın içinde. O, Yusuf’a sarılacak oldu. Yusuf yüzünü dönüp duvara baktı. Kendiyle Züleyha’nın resmini gördü ve yere baktı.

Fütüvvetname’de ise şöyle tamamlanır: “Sonra Züleyha kapıları kilitledi. O zaman “Yusuf razı olur ve günah işler” diyerek şeytan mutlu oldu. Çünkü güzellikte Züleyha’ya denk yoktu. Fakat Yusuf razı olmadı ve kendini tuttu. O anda Allah’ın emriyle kilitli kapılar açıldı. Yusuf kaçtı. Züleyha Yusuf’un gömleğine yetişti ve çekti. Yusuf’un gömleğinin sırtı parlçalandı. Yusuf o an nefsini yenip şeytanı kör etti. Cenab-ı Allah Yusuf’a yiğit deyip onu yâd etti.”

Andalip’in Yusuf u Züleyha destanında da Yusuf kendini muhafaza eder, nefsini yener. Olayın bitişi eserlerin ikisinde de birbirine benzer. “Yusuf dışarı çıktı. Züleyha ardından koştu. Yusuf kapıya ulaştı, kapılar açıldı. Züleyha yetişip Yusuf’u sırtından yakaladı, çekti. Yusuf’un gömleğinin sırtı parça parça oldu. Yusuf kaçtı. Züleyha onun peşinden gitti.”

Orta asırlarda yaygın olarak fütüvvetnamelerde tek tanrıcılık düşüncesini anlatmaya oldukça önem verilmiştir. Türkmence yazılan fütüvvetnamelerin en eskisi olduğu düşünülen Yahya ibn Halil’in Fütüvvetnamesi’nde de İbrahim Aleyhisselam’ın Allah’ın birliğine iman ettiği için “yiğit” adıyla Kur’an’da geçtiği anlatılıyor. Yahya ibn Halil bu olayı kitabın İbrahim Aleyhisselam’a bağışlanan özel bir bölümünde beyan etmekle tek olan Allah’a iman etmeyi ve ondan başka hiçbir şeye tapmamaya çağırıyor. İbrahim Aleyhisselam Allah’ın birliğine, ezelî ve ebedî olduğuna inanır. Onu ateşe atsalar da suya atsalar da bir olan Allah’tan yüz çevirmez. Nemrut’un putlarını yıkıp ateşte yakar ve yiğit mertebesine layık olur. Burada bir şeyi iyi bilmek gerek. Züleyha Yusuf’a kavuşmak için kırk yıl cevr ü cefâ çeker. Onun muradına ermesine çeşitli zorluklar, engeller sebep olur. O her yola başvurarak Yusuf’u kendine boyun eğdirmeye çalışıyor. Sonunda o kendi dua dileklerini kabul etmeyen, kendine hiçbir şekilde fayda getirmeyen putların hepsini vurup parçalayıp ateşte yaktıktan sonra Allah’ın birliğine iman ediyor ve sonunda muradına eriyor. Bu vakıaları beyan etmekle Andalıp tek Allah’a iman etmeyi ona ibadet etmeyi vaaz ediyor.

Nurmuhammet Andalip’in Zeynelarap destanında Zeynelarap’ın Hz. Muhammed’i severek kendi dininden çıkıp onun dinine geçmesi Züleyha’nın ikbaline denk geliyor.

Fütüvvetnameler’deki “feta” sözüyle eş anlamlı kullanılan “yiğit, er, er kişi, civanmert” gibi kelimelere Andelıp’ın sanatında her zaman denk gelmek mümkün.

Mesela “Er odur ki faniye gönül koymaz” ya da “Ey civanmert, eğer Medine’yi biliyorsan, Ali diye bir er varmış. Onu biliyor musun?”

Gördüğümüz gibi orta asırlarda bütün İslam dünyasına yayılan fütüvvetnamecilik geleneği ve bu gelenekle ilgili yazılan fütüvvetnameler Türkmenlerin klasik şairlerinden biri olan Nurmuhammet Andalip’in sanatında da kendini göstermektedir.

Andalip’in sanatı fütüvvetnamelerle sadece farklı yönlerde değil, fikir ve konu bakımından da alakalıdır. 13-14. Asırlarda edep, insanlık; ruh ve ahlak temizliğiyle alakalı Türkmence yazılan fütüvvetnamelerin en eskisi olduğu düşünülen Yahya ibn Halil’in fütüvvetnamesinde gelenek ve göreneklerimiz; ahlak kurallarımız ananelerimizle alakalı mantıklı düşünceler Nurmuhammet Andalip’in sanatında özgün şekilde geliştirilmektedir.

....

»»  Devamı Kardeş Kalemler 54. sayıda...