Nurmuhammet Andalip ve Tercümanlik Geleneği Nurmuhammet AŞIRPÜR
Tercümanlık işinin Orta Asya’da eskiden beri devam etmekte olduğunu Gutbi Havarezmi’nin 1340 yılında Nizami’nin “Hüsrev Şirin” manzumesini Türk diline, Seyfi Sarayi’nin (1326- 1396) ise Hicri 793 (1390-1391) yıllarında Sadi’nin meşhur Gülistan eserini ilk defa Özbekçeye ve Nizami’nin Sırlar Hazinesi eserini Haydar Harezmi’nin Özbekçeye tercümesiyle ispat edilebilir. Tercümecilik daha çok 18-19. yüz yıllarda Andalıp’ın yaşadığı Harezm’de yaygınlaşıyor. Bunu orada yaşamış olan Agahi’nin, Mürze’nin, Andalıp’ın ve başkaların eserleri gösteriyor. Özellikle de kendi eserlerini Pars-Tacik dilinde yazan 17. yüz yıl Türkmen yazarı Berhurdar Ferahi Mumtazi’nin (Berhudar Türkmen) Rana ve Ziba adlı uzun hikayesi bir çok şair ve yazarların dikkatini kendine çekmiş. Bu eser 19. yüz yılda bütün Türkistan’a yayılmış. Eğer de 19. asır Tacik şairi Mesiha Baysuni’nin Tacikçe yazdığı Rana ve Ziba poeminde Berhurdar Türkmen’in uzun hikayesinin özetini kendine göre yeniden iyi şekilde yazmaya çalıştıysa, Miri, Harami gibi şairlerin her biri bu uzun hikayeye göre Rana ve Ziba adlı ayrı ayrı poem yazmışlar. Berhudar’ın yardıcılığı başka da bir kaç tane Türkistan şairlerine iyi derecede tesir etmiş. Onun yukarıda bahsi geçen uzun hikayesi Muhammet Rasul Mirza (1840-1922), Palvan Niyaz Mürzebaşı (1865), Muhammet Şarif ibni Rahmanberdi (1904) ve başkalar tarafından Türkçeye tercüme edilmiş. Orta Asya’da bir kaç defa tercüme edilen ve Türkistan halklarının edebiyatında büyük tesir bırakan klasiklerden Sadi’nin Gülistan ve Bustan eserleridir. Gülistani Aghi-yi Harezmi (1809-1874) ile birlikte Mırat Hoca, Sağlık Hocayev ve Muhammet Seyit, Ahmet Celil gibiler de Özbekçeye geçirmişler. Havarezm tercümanlık mektebinin (geleneğinin) en meşhurlarından biri de Agehidir. O “Tevizul Aşıkin” adlı şiirler divanının mukaddimesinde bir çok dilden Türk Çağatay diline tercüme eden on dokuz tane kitanın ismini zikrediyor. Onların arasında Pars-Tacik dilinden tercüme ettiği Sadi’nin Gülistanıyla Nizami’nin Hafti Peykeri (Yedi Güzel), Cami’nin Yusup Züleyhası, Hüsrev Dehlevi’nin Heşbe Heşti (Sekiz Cennet), Halali’nin Şa ve Gedasi (Padişah ve Dilenci) bir de Nedirname, Tarihi Mukimhani, Tabakati Eber Şahi gibi tarihi eserler vardı. Trcüme meselesine ait bunun gibi malümatlar Türkistan halklarının edebıyatında yine de denk geliyor.
Böylelikle malümatların çoğu Orta Asya halkalrının edebiyatında özellikle de 18-19. asırlarda Harezm’de yaşayan şairlerin yaradıcılığında tercümanlık işinin yükseldiğini gösteriyor. Andalıp bunun gibi edebi muhitde eserlerini meydana getirmiş.
Türkmen edebiyatında da bu geleneğinin güzel nüshası 18. asır şairlerin yaradıcılığında rastlıyor. Bu bir rastlantı değildir. Bu devirde Türkmen edebıyatı kendi ideolojisi (konu bakımından) nin derecesi ve milli özellikleri bakımından eski asırlardan farklıdır. Onun eserlerinin tema bakımından ilişkisi komşu kardeş halkların edebiyatlarıyla daha da genişliyor.
Tercümenin güzel nüshalarına Mahtumkulu’nun onun babası Azadi’nin yaradıcılığında rastlanıyor. Mahtumkulu Omar Hayyam’ın Çend (Kaç) redifli şiirlerini Türkmen diline tercüme etmiş. Azadi da “Vağz-ı Azat (Vaaz-ı Azad)” poemini yazmasında Ferideddin Attar Hüseyni, Vaizi Kaşifi ve Sadi gibi şairlerin ortaya attığı bazı fikirlerinden orta asırlarda Pars dilinde neşr edilen tarihi kaynaklardan iyi derecede faydalanmış, bazı hikayeleri tercüme edip kendi eserlerine almış. Celaleddin Rumi Mevlana’nın dini didaktik mahiyette yazılan Garname pomi de 17. asırda Türkmen diline tercüme edilen eserlerden biridir. Bu poemi Buhara tarafında yaşayan Türkmen şairi Niyazgulı Niyazi Türkmenceye tercüme etmiş. Bunu şairin kendisi eserin sonunda iyice belirtiyor.
“Munı asan bolur diyip Türk ilige,
Mubeddel kıldım anlarıñ tilige.”
Bu poemin tercüme edilmesinin nedeni var. Tercüman Niylazi’nin dünya görüşünün özellikle de mistiki fikirlerinin Mevlana’nın görüşüyle örtüşmesinden ibarettir.
18. asırda Pars-Tacik dilinden Türkmenceye Tercüme edilen eserlerin bir çoğu Türkmenistan Ilimler Akademisinin elyazmalar arşivnde tutulan eserlerin sayfalarında da denk geliyor. Onlardan Bahadur ibn Arif Emiri’nin Kitab-ı Şeytan poeminin ve Seracü’l Acizin isimli poemi söylenebilir. Bu eserlerin yazarları ve bunları Türkmenceye Tercüme edenler hakkında daha belli bir malumat yok.
18. asır Türkmen edebıyatının tarihinde tercümanlıkla en çok meşgul olan şairlerden biri Nurmuhammet Andalıp’tır.
Burada tercümanlıkla ilgili mühim meselenin üzerinde durmamız lazım. O orta asırdaki tercümanlık geleneğinin bizim çağdaş düşüncemizden tamamen farklı olduğundan ibarettir. Geçmişte tercüme işiyle şairler daha seberst uğraşmışlar. Tercüme ettikleri eserlerine bazen kendi eserlerini de katmışlar ya da tam tersi asil nüshasını kısaltmışlar. Hatta ona bazı şeyler eklendiği durumlar da olmuş. Bu meseleyle ilgili Prof. Bertels Nevai ile Attar’ın Türk ve Pars dillerinde yazılan eserlerini kıyasladığı çalışmasında şöyle demiş: “Tercüme terimini Doğulu yazarların eserleri hakkında çok dikkatli kullanmak lazım, çünkü bizim bu termin hakkındaki düşüncemiz Doğuda mevcut olan edebi şekillerle her zaman denk gelmiyor.” Bu malumatın bilinen nüshasını Andalıp’ın tercümelrinde rastlanıyor. Şairin “Mevlevi Cami ve Mürze Hemdem” isimli destanın tercümesinde izlediği yolda kendi eklemelerini ve değiştirmelerini örnek gösterilebilir.
Andalıp bu destanın kıssa bölümleriyle birlikte ve orada denk gelen bir çok lirik şiirleri de Tacik Fars dilinden Türkmenceye iyi tercüme etmiş. Buna göre ilk olarak kısaca hatırlamak ve onun el yazma nüshalarını yorumlamak lazım. Destanın bizim elimize ulaşan nüshası, 19. asrın başında (1810) nestalik usulde yazılmış. Orta Asya sahabında cildlenen el yazmadır. O Tacikistan’ın Ilimler Akademisinin el yazmalar arşivinde tutuluyor. Onun Türkmenceye tercüme edilen yazmasının nüshashaları ise 19. asrın ikinci yarısına aittir.
Mürze Hemdem destanında iki tane Cami’nin (Ahmet ve Abdırahman), özellikle de Ahmet Cami’nin ayrı ayrı lirik şiirleri mevcuttur. Aslında bilinmeyen yazar bu şairlerin lirik ya da diğer eserlerinden yararlanıp bu destanı meydana getirmiş. Bu lirik şiirler esas olarak aşk ve sufizmle ilgilidir. Bu tür lirizm iki merhalede; aşk ve mecaz anlamda kullanılıyor. Destan 1336 hicri yılında (1902-1905) bir kaç tane eserle birlikte Hokant şehrinde taş basma usulde neşr edilmiş. “Mürze Hemdem”in Fars Tacik dilindeki yazmasinin dokuz tane nüshasi Özbekistan’la Tacikistan’da bulunuyor. Destanın ne zaman ve kim tarafından yazıldiğı belli değil. Ama onun 16. asırdan önce yazıldığını söylenebilir. Çünkü onda baş roldeki Abdırahman Cami (1414-1492), Ali Şir Nevai (1441-1501) ve Soltan Hüseyin Baykara 15. asırın sonunda ve 16. asırın başında yaşamış kişilerdir. Destanın diline, türüne, baş roldekilere, olayların yaşanan muhitine bakıldığında Orta Asya’da meydana geldiğini tahmin etmek olur.
Yukarıda yazdığımız gibi, Mürze Hemdem destanı 18. yüz yılda Nurmuhammet Andalıp tarafından Türkmenceye ustaca tercüme edilmiş. Tercüme destanın orjinalinin esasını açıkça kendi içinde barındırıyor. Ama onun şiir kısmında Andalıp tarafından eklenen bazı şiirlere de rastlamak olur. Bunların yanısıra bir çok yerde şiirlerin son beytinde Andalıp kendi tahallusunu getiriyor. Bazı şiirler ise tercüme edilmeyerek esere alınmamış. Bu deliller şairin Mürze Hmedem destanını Türkmenceye tercüme ettiğini ispatlıyor. Destanın tercümesinin 19. asıra ait el yazması Türkmenistan’ın ve Özbekistan’ın el yazmalar akademisinde tutuluyor. Mürze Hemdemin destanının Fars Tacik yaznasının ilk sayfalarında nesirle bazı epizotlar şiirle verilmiş. Tercüme edilen bazı şiirlerde Cami’nin tahullusu ile beraber Andalıp’ın kendi tahallusunu getirdiği zamanlar da bir çok yerde denk geliyor. Bu mesele de aşağıdaki satırları göstermek mümkün:
Bu Andalıp yara pida eylese canım,
Görgeç yüzüñi, gitdi yene sabr-u kararım.
Ey servi sahi eyle Cami’ğa tarhim,
Bolmuş ki bu gün, gül açılıp bağ-u baharım.
Ey Andalip şeyda kim eyleme nalañnı,
Işk adı maña günde yüz derd ile minnetdir.
Ey şah, Kerem birle Cami’ğa sütem kılma,
Bir hikmet siz anda ışk ile alamatdır.
Destanın tercümesinde bunun gibi deliller başka da var. Bunlardan başka da tercümenin içeriği Anadalıp’ın dah serbest çalıştığını, Pars Tacik dilini ve onun değişikliklerini iyi seviyede özleştirmiş olduğunu (bildiğini) açıkça göstermektedir. Destanda yeni orjinalinda olmayan şiirlerin rastlaması, tercüme edilen şiirlerde ise Andalıp’ın kendi tahallusu ile bazı beyitleri destanı ayri bir eser haline getiriyor ve onun meydana gelmesinde Andalıp’ın çokça emeğinin olduğunu gösteriyor.
Mürze Hemdem destanının şiirsel kısmında iki tane Cami’nin şiirlerinden örnekler getirilse de onun baş roldeki karakteri Abdırahman Cami ismiyle hareket ediyor. Destanın başındaki: “Emma ravayan (rivayet eden) rovayat kılurlar, kim Cam velayatıda bir bezirguvarbar erdi. Özi hurşid-cehan, kamil bi guman erdi, tecelli zatına nur Elhi gark bolgan, ilimzahir ve ilim-batın köñlüde cay erdi özleriniñ adları Abdırahman Cami erdi…” denen sözler ve en sonundaki
“Nalalar gün gün çekipdir Mevlevi bi ihtiyar
Dilbermiñ işki kim Abdırahman Cami’dir”
denen satırlar baş roldekinin 15. aısrın en meşhur şairi Ali Şir Nevai’nin dostu ve hocası Abdırahman Cami’diğine şüphe bırakmıyor. Böyle olsa da Mürze Hemdemdeki Andalıp’ın tercüme eden şiirlerinin bir çoğu Abdırahman Cami’ninki değil de Ahmet Cami’ninkidir. Bilinmeyen yazar kendisinin destanını yazarken Ahmet Cami’nin Çahar Peri isimli destanındaki şiirlerden ve onun liriki şiirlerinden eserine denk gelenlerini alıp kendi eserine sokmuş. Bunu iki destanda denk gelen bir birine benzeyen gazelleri ve Dari’nin tercümesini kıyaslama yoluyla ispat etmek mümkün.
Bilindiği gibi Andalıp bir kaç tane Cami’nin eserlerleriyle tanış olmuş. Fars-Tacik ve Türki dildeki edebiyatın tarihinde en az on bir tane Cami’nin olduğu ortaya kondu. Onlardan bazıları 17-18. asırlarda yaşamış. Çalışmaları tamamen incelenmemiş bu Cami’lerin eserlerinden değişik nüshaları ayrı ayrı bayatlarda, tezkirelerde denk geliyor. Onlarin Fars-Tacik ve Türki dilde yazilan bazi şiirleri Türkmenistan’ın Ilimler akademisinin Mahtumkulu ismindeki Dil ve Edebiyat Enstüsünün el yazmalar bölümünde tutuluyor.
Nurmuhammet Andalıp delillere göre en az üç tane Cami’nin eserleriyle tanış olmuş. Onlardan biri 18. asırda yaşamış olan Cami’dir. Bu Cami’nin hayatı ve eserleri daha tamamen incelenmemiş durumda. Bundan dolayı onun bazı lirik şiirleri yanlışlıkla Abdırahman Cami’nin sayılmış. Bu şiirlerin Abdırahman Cami’nin olduğunu reddetmemiş olsa da, onlar gerçek mi ya da gerçek değil mi, daha bu meseleyi çözmek mümkün olmasa gerek.
Andalıp’ın örnek aldığı ve eserleriyle taniş olduğu başka bir Cami, 11-12. asirlarda yaşamiş olan Ahmet Cami’dir. Onun gerçek ismi Ebunasir Ahmet ibn Mhammet ibn Ebulhasan ibn Muhammet ibn Celil olup “Jende pil (ya da Zende pil)” lakabıbyla meşhurdu. O Cam denen yerde yaşamış. Şiirde “Cami” tahallusunu kullanmış. Onun bazı şiirlerine Türkmenistan’ın Ilimler akademisinin el yazmalar bölümünde tutulan şiirlerin arasında da bulunmaktadır.
Ahmet Cami sufizmle ilgili “Sıraç Elsayrin” isimli kitabın, bir çok lirik şiirlerin yazarıdır. Onun hal ahvali Ferididdin Atdar’ın “Tezkire-ı Evliya” isimli kitabında yazmış. Bunun dışından eserin içinde Ahmet Cami’nin bir çok lirik şiirlerinin bulunduğu “Çahar Peri” destanının yazarı da bu Cami diye tahmin ediliyor. Bu eser taş basma usulünde Hindistan’da neşir edilmiş ve bu eser Orta Asya’ya da yayılmış. Andalıp’ın dercüme ettiği Mürze Hemdem destanında rastlanan bazi şiirler de Ahmet Cami’nindir.
“Mürze Hemdem”de lirik şiirlerin arasında sayıca az da olsa Abdorahman Cami’nin eserlerinde bazi parçalar bar. Onun:
ای روی توعالم آرای
چون ماہ پردہ روی بنمای
(Ey, yüzü elmaya güzellik veren
Ay gibi yüzünü perdenin arkasında sakla)
denen beyitle başlayan büyük “Tercii” bendinden alınan altı beyit ve “Diger” redifli gazelinden getirilen iki bent ve bazı şiirler destanın Fars- acik yzmasında denk geliyor. Ama bu kısımlar Andalıp’ın tercümesinde tamamen yer alamamış. Onlar destanın tercümesinde ya denk gelmiyor ya da tamamen yenilenmiş şekle sokularak yazılmış. Mesela, yukarıda verilen beyitle başlayan “Tercii” bentin yerine Andalıp’ın tercümesinde:
Lahza içre düzülen lağl gövheri sen
Ya melek soltanı sen, ne kişiniñ dilberi sen
Diye başlayan gazellere rastlanıyor. Andalıp gazelin son beytini kendi tahullusu ile değil, Cami’nin tahallusuyla bitiriyor:
Mevlevi Cami gelip, derdini azhar etdi. Belki hurşid-i cahan ya kamar ahteri (ختری) sen.
Böylece 18. asır Türkmen yazılı edebiyatının tarihinde Andalıp’ın Pars- acik dilinden Türkmenceye en çok tercüme eden şairdiğini görmek mümkün. Onun Türkmenceye geçiren bir çok şiiri ve Mürze Hemdem destanı şairin usta tercüman olduğunu açıkça ispat ediyor.
Andalıp’ın tercümecilik işi 18. asır Türkmen edebiyatının ilk olarak da Andalıp’ın esrlerlerinin Türkistan halklarının edebiyatlarıyla sıkı sıkıya bağlı olduğunu ispatlamakta. Mürze Hemdem destanındaki bazı lirik şiirlerin, bazı gazellerin tercümesinde ise onun daha serbest tercüme yaptığıni görmek oluyor. Bu da şairin çok yönlü yaradıcılığının yeni bir yolu olup, 18. asır Türkmen edebiyatında güzel bir delildir. Bu delilin ortaya çıkması ve Andalıp’ın tercümanlık yönü gelecekte çok güzel ilmi inceleme olacak konudur. Bu meselenin geniş manada incelenmesi 18. asır Türkmen yazılı edebiyatının tarihinde tercümeciliğin bazı teoretiki meselelerini çözmekte yardımcı olabilir.
....
+ نوشته شده در شنبه ۱۳۹۱/۰۴/۲۴ ساعت 9:4 توسط محمد قجقی
|