Andalib’in Türkmen edebiyatı karşısında hizmetleri ölçülemiyecek derecede büyüktür. Bir kere o, Türkmen edebiyatının ve edebi yazı dilinin kurucusudur. Kendisinden önce yaşayan Türkmen şairlerinden Bayram Han ve Vefai şiirlerıni o dönemde bütün Orta Asya’da geniş yayılan ve genelde medrese görmüş kişilerin kullandığı edebi Çağatay Türkçesi ile kaleme almışlar. Andalib ise eserlerini çocukluktan beri seve seve  dinlediği milli-mahalli destanların etkisi altında kıvrak Türkmence yazmakla bir ilki gerçekleştirmiştir.  Şairin ikinci büyük hizmeti Türkmen edebiyatını konu ve tür bakımından zenginleştirmesidir. Aslında Andalib, gerçekçi, yeni Türkmen şiirinin temelini atmış,  Mahtımkulu onu zirveye taşımıştır. Milli edebiyatta ilk poem, ilk destan yazarı da Andalib’dir. Nihayet, Türkmen edebiyatında ilk tercüman ve tercüme ekolünün kurucusudur. Nurmuhammed Andalib’in hayatı hakkında elde yeterli bilgi yoktur, hatta doğum tarihi de münakaşalıdır. Araştırmacılar onun TaşOğuz vilayetinin Yılanlı bölgesinin Karamazı köyünde doğduğunu kabul ederler. Gençliğinde amansız bir hastalığa yakalandığından tebdil-i iklim amacıyla Özbekler arasına taşınmış, Ürgenç’te ve Hiva’da yaşamıştır. Andalib, “Risale-yi Nesimi” poeminin giriş kısmında hayatı, doğduğu, yaşadığı yer ve lakabı üzerine bazı ipuçları vermiştir. Orada şu beytleri okuyoruz: Nurmuhammed Andalib zengin klasik Türkmen Edebiyatı’nın en büyük temsilcilerinden biri, ardından gelen bütün Türkmen şairlerinin hocası ve üstadıdır. Azadi, Şahbende, Mahtımkulu, Şeydai, Mağrubi, Kayıbi, Talibi, Kurdoğlu, Kemine, Seyidnazar Seydi, Zelili, Seydullah Seydi, Zinhari, Molla Nefes, Aşıki, Katibi, Muhtaci, Miskinkılıç, Balkızıl kibi tanınmış şairler onun izinden yürüyen öğrencileridir. Andalib’in Türkmen edebiyatı karşısında hizmetleri ölçülemiyecek derecede büyüktür. Bir kere o, Türkmen edebiyatının ve edebi yazı dilinin kurucusudur. Kendisinden önce yaşayan Türkmen şairlerinden Bayram Han ve Vefai şiirlerıni o dönemde bütün Orta Asya’da geniş yayılan ve genelde medrese görmüş kişilerin kullandığı edebi Çağatay Türkçesi ile kaleme almışlar. Andalib ise eserlerini çocukluktan beri seve seve dinlediği milli-mahalli destanların etkisi altında kıvrak Türkmence yazmakla bir ilki gerçekleştirmiştir. Şairin ikinci büyük hizmeti Türkmen edebiyatını konu ve tür bakımından zenginleştirmesidir. Aslında Andalib, gerçekçi, yeni Türkmen şiirinin temelini atmış, Mahtımkulu onu zirveye taşımıştır. Milli edebiyatta ilk poem, ilk destan yazarı da Andalib’dir. Nihayet, Türkmen edebiyatında ilk tercüman ve tercüme ekolünün kurucusudur.

Nurmuhammed Andalib’in hayatı hakkında elde yeterli bilgi yoktur, hatta doğum tarihi de münakaşalıdır. Araştırmacılar onun TaşOğuz vilayetinin Yılanlı bölgesinin Karamazı köyünde doğduğunu kabul ederler. Gençliğinde amansız bir hastalığa yakalandığından tebdil-i iklim amacıyla Özbekler arasına taşınmış, Ürgenç’te ve Hiva’da yaşamıştır. Andalib, “Risale-yi Nesimi” poeminin giriş kısmında hayatı, doğduğu, yaşadığı yer ve lakabı üzerine bazı ipuçları vermiştir. Orada şu beytleri okuyoruz:

Adım idi Nurmuhammed Qarib,
Sözde tehallüsüm idi Andalib.

Şehrimiz Ürgenç – vilayet idi,
Hanımız Şirgazi himayet idi.

Asli mekanım ki Karamazı’dır,
Ademi işrette kışü yazıdır.

Bil ki, Karamazı bizim cayımız,
Zikr-i Hüda aşk ile dilhahımız...

Barça halayık içinde bed işim,
Yetti elli beşe benim bu yaşım.

Burada düğüm noktası “Hanımız Şirgazi himayet idi” mısrasında saklıdır. Üç elyazmada Şahgazi hanın (hanlık dönemi: 1766-67), birinde ise Şirgazi hanın (1715-28) adı geçer. Şahgazi hanın adı temel olarak alınırsa, o zaman 1766-dan 55 çıkmamız lazım. Bu hesaba göre Andalib 1710/11 yılında doğmuş olmalıdır. Şairin doğum tarihi Şirgazi hanın tahta çıktığı yıla göre hesaplanırsa, 1715-55=1660 yılı alınır. Peki, bu münakaşa nasıl çözülmüştür? Şairin “Yusuf ve Zeliha” destanının sonunda Farsça böyle bir kayıt düşülmüştür: “Tamam in kitab ruz-i şenbe sene 1122”. Hicri 1122 yılı miladi tarihle 1710/11 yılına denk gelmektedir. Bu rakamdan 55 çıkıldıkta, 1661 yılı alınır. Demek, şair 1661 yılında doğmuş, Şirgazi han döneminde yaşamış ve ondan himaye görmüştür. Bu, o Şirgazi handır ki, 1719-20 yıllarında Hiva’da kendi adını taşıyan ünlü Şirgazi medresesini açmış, Orta Asya’lı şairlerin ekserisi burada okumuştur. Andalib 1740 yılında 80 yaşında vefat etmiştir, Şahgazi ise bundan 26 yıl sonra tahta çıkmıştır.

Şair, eserlerini Andalib lakabıyla yazmıştır. Rivayete göre, gençliğinde Gül adında bir kızı sevmiş, ona nisbet olsun diye Andalib, yani “Bülbül” mahlasını almıştır. Adına eklediği Garib sözü öz yurdundan uzakta yaşamasına işarettir. Şiirlerinde kendisine Andalib-i bineva, Andalib-i zar, Andalib-i belakeş demesi hayatının meşakkat içinde geçtiğini göstermektedir. Bu beyt de onun dert külbesi içinde figan ettiğine şahittir:

Gahi harabette işim, gah figan,
Külbe-yi ahzan idi gahi mekan.

Şairin tahsili, özel hayatı üzerine yazılı kaynaklarda elle tutulur bir bilgiye yer verilmemiştir. Ancak eserlerinden anlaşıldığı kadarınca, o çok mükemmel tahsil görmüş, Şark şiirini ve bedii betimleme figürlerini derinden benimsemiş, Arap, Fars, Tacik dillerini de iyice öğrenmiştir. Firdevsi’nin “Şehname”sini tercüme etmesi hakkında bazı kaynaklarda bilgilere rastlanıyor. Maalesef, bu tercüme henüz bulunmuş değildir. Andalib’in pek çok şairin eserlerine nazire yazması gösteriyor ki, o, klasik Şark şiirini ciddi mütalaa etmiş, söz sanatının bütün inceliklerine aşina olmuştur.

Andalib’in zengin sanat mirasınn çok az kısmı günümüze ulaşmıştır. Şu anda elimizde onun sekiz gazeli, bir kaç mürebbesi, muhammesi ve musaddesi vardır. Sayıca az olmalarına karşın, bunlar içerikçe çok elvan, bedii cihetten pek mükemmel eserlerdir. Andalib, sanatına derin saygı duyduğu Nevai’nin on yedi, Fuzuli’nin iki, Vefai, Habib, Übeydi ve Cami’ nin birer gazeline tahmis, Nevai’nin bir gazeline tesmin, Meşreb’in bir gazeline ve bir mürebbesine tezmin yazmıştır. Onun kaleminden çıkan bu tezmin, tahmis ve tesminler en yüksek poetik düzeydedir ve orijinallerine asla taviz vermiyor. Bu, Andalib’in parlak yetenek sahibi olduğunun kanıtıdır. Tek bir örneğe bakalım. Fuzuli’nin ünlü “Şeb-i hicran” gazeline Andalib’in yazdığı tahmisin bir dizesi şöyle:

Çıkıptır namüslümanım,
Kılıptır kast-i imanım,
Felekte ahü suzanım,
Gözümde eşk-i galtanım,
İçimde derd-i pünhanım,
Tabiba, yokmu dermanım,
“Şeb-i hicran yanar canım,
Döker kan çeşm-i giryanım,
Uyadır halkı efganım,
Kara bahtım uyanmazmı?”

Andalib’in sanatına karşı duydukları saygıdandır kı, ünlü Özbek şairleri Muhlis’le Munis Türkmen bülbülünün gazeline birer tahmis yazmışlardır. Böylece Andalib Orta Asya’da nazireciliğin, dolayısıyla edebi ilişkilerin gelişimine önemli katkıda bulunmuştur. O, meşhur Fars şairi Cami’nin on bir gazelini aynı ilhamla çevirmiş ve Türkmen edebiyatında bedii tercüme sanatının temelini atmıştır.

Büyük sanatkar yazdığı poemlerle sonrakı kuşak şairlere iyi bir örnek teşkil etmiştir. Andalib’in “Risale-yi Nesimi”, “Oğuzname”, “Kisseyi-Firavun” ve “Saad Vakkas” adlı dört poemi vardır.

“Oğuzname” bizim için son derece önemli eserdir. Çünkü Azerbaycan, Anadolu ve Türkmen halkı Türklerin Oğuz koluna mensuptur ve Oğuz Han bizim ulu ecdadımızdır. Oğuzların dini felsefi bakışlarını, tarihi mitolojik görüşlerini, içtimai siyasi sistemini, hayat tarzını, bedii düşüncesini yansıtan eserlere Oğuzname deniyor. Türk edebiyatında Oğuznamecilik geleneği çok güçlüdür. Şimdiye kadar yirminin üzerinde Oğuzname kaleme alınmıştır. Bunlardan ilki Devadari’nin bize ulaşmayan “Dürer-üt Tican” adlı tarihî eseridir. “Kıtab-i Dedem Korkut”’un “Kitab-i Dedem Korkut ala lisan-i taife-yi Oğuzan” adlanan Dresden nüshası, “Hikayet- i Oğuzname-yi Kazan beg ve gayri” adlanan Vatikan nüshası birer Oğuznamedir. Bunlardan başka, bilim dünyasına Uygur harfleriyle yazılmış “Oğuz Hakan” destanı (XIII yy.), Uzunköprü “Oğuzname”si (XIII-XIV yy.), Fazlullah Raşideddın’in “Oğuzname”si (1303), Yazıcıoğlu Ali’nin “Oğuzname” si (1436), Salur Baba Kul Ali oğlu Hiridari’nin “Oğuzname”si (XVI yy.), Dana Ata İhsan Şeyh’in “Oğuzname”si (XVI yy.), Ebülgazi Bahadır Hanın “Şecereyi Türki”si ve “Şecere-yi Terakime”si (1660), Cüveyni’nin “Tarih-i Cihangüşa”sı, “Mecmaül Emsal-i Muhammed Ali” (XVII yy.), “Emsal-i Terakime” kibi atasözlerini kapsayan elyazmalar, Andalib’in “Oğuzname”si ve başka eserler malumdur. Bunlar Azerbaycan’da özellikle geniş biçimde tetkik edilmiştir. Bu alanda Hamid Araslı’nın, Ferhat Zeynalov’un, Samet Alizade’nin, Tevfik Haciyev’in, Fuzuli Bayat’ın, İsmihan Osmanlı’nın emeği özel olarak vurgulanmalıdır. Faruk Sümer’in “Oğuzlar” (Baku, 1992) ve Bahattin Ögel’in “Türk Mitolojisi” (Baku, 2004, her iki eseri ben çevirdim) kitabında bu Oğuznameler üzerine geniş bilgi mevcuttur.

Andalib’in “Oğuzname”si diger Oğuznamelerle içerik bakımından genelde örtüşüyor, fakat bazı farklılıklar da gözlemleniyor ki, bunu şairin orijinal bedii uslubü ve tehkiyesiyle açıklayabiliriz. Andalib’de Oğuz Hanın Türk cihan hakimiyeti uğruna kavgası daha kısa, daha değişik epizotlarla betimleniyor. Hatta aynı detaylarda dahi farklılıklar görmek mümkündür. Oğuz Hanın ölümüne şairin mersiyesi onun en orijinal yanıdır.

Andalib’in “Risale-yi Nesimi” poemi de bize tarihi ve edebi yönden tanıdık Nesimi’den farklı bir Nesimi sunar. Bizim bildiğimiz Nesimi hikayesinde ne Şeyh Mansur, ne Enel adlı kız, ne de Zünnun Mısri adlı şahıs yoktur. Üstelik, reel Nesimi hayatta kaibden türlü haberler veren, geleceği gören bir veli olmadığı gibi, Bağdat hakimi Emir’in kardeşi de değildir. Andalib, poeminin olay kurgusunu bu adamlar üzerinde kursa da, Nesimi’nin ilkelerini, isyancı ruhunu genelde çok doğru tasvir etmiştir. Şair poemin kompozisiyonuna çeşitli suretlerin dilinden gazeller eklemekle hem elvanlık yaratmış, hem de olaya canlılık vermiştir. Aruz vezniyle mesnevi biçiminde yazılan eserin dili bir hayli ağır ve dolaylıdır. Bazen şairin ne demek istediği bir kaç beyt sonra anlaşılıyor.

“Saad Vakkas” ve “Kısse-yi Firavun” adlı poemler dini seciyeli eserlerdir. Saad Vakkas meşhur İslam başbuğu ve dövlet adamı, cömertliği ve hayırseverliği ile destani ün kazanmış tarihi şahsiyettir. Poemde onun mertliği ve cömertliği, bu yolda hatta biricik oğlunu kurban vermesi işlenmiştir.

“Kısse-yi Firavun” ise Yahudi peygamberi Musa’nın doğması ve zulümkar Misir firavununu devirmesi hakkındadır.

Andalib Türkmen edebiyatında destanları, rivayetleri ve halk hikayelerini ilk kez nazma çekmiş, edebi yönden cilalamış, şiirlerini yeniden işlemiştir. Bu sürec örneğin Azerbaycan edebiyatında bir az başka şekilde cereyan etmiştir. Burada destanlar (“Köroğlu”, “Kaçak Nebi” vs.) bilinmeğen aşıklarca koşulmuştur. Bazı aşıklar da kendi destanlarını yaratmışlar (mesela, “Valeh ile Zernigar”, “Alesker ile Sehnebanu”). Oysa Türkmenlerde halk destanları şairler tarafından işlenmiş, aşıklar ferdi, özel destanlarını koşmağa özenmemişler.

Andalib, “Leyla ile Mecnun”, “Yusuf ile Zeliha”, “Baba Revşen” ve “Zeynel Arap” destanlarını işlemiştir. Onu takib eden ulu Mahtımkulu artık on bir destandan oluşan antoloji (bu silsile “İbrahim ile Sara”yla başlar, “Aşık Garib ile Şahsenem”le biter) hazırlamıştır. Bu gelenek daha sonra diger şairler tarafından sürdürülmüş, Molla Nefes de “Zühre ile Tahir” destanını işlemiştir.

Andalib’in bu dört destanından ikisi, daha doğrusu, “Leyla ile Mecnun”la “Yusuf ile Zeliha” aynen Azerbaycan ve Türkiye versiyonuyla örtüşüyor ve bize belli olan içeriktedir. Şairin dini-menkıbevi seciye taşıyan “Baba Revşen” ve “Zeynel Arap” destanları ise bizde çok ta bilinmez ve aşıklarımızın destan repertuvarında yoktur. Doğrudur, çocukken Akbaba-Çıldır aşık mektebine mensup aşıklardan “Baba Revşen” destanını dinlediğimi hayal meyal hatırlıyorum. Bu eserde Hazreti Ali’ye verilen poetik Gaşemşem adı belleğime iyice kazınmıştır.

Andalib’in destanlarının hepsi sanat bakımından çok mükemmel, şeirleri de pek güzeldir.

Andalib ana dilinde eserler yazmağı milli bir görev saymış, bu konuda “Yusuf ile Zeliha” destanının girişinde ilginç bir bilgi vermiştir. O bilgiden anlaşıldığına göre, şair bu destanı siparişle yazmıştır. İhtimal ki, onun yanına gelen şehsuvar Şirgazi hanın kendisi, ya da elçisi imiş:

... Niçe müddet idi feragat işim,
Yok idi hiç kimse ile danişim...

Geldi benim karşıma bir şehsuvar,
Nutku nezih, yahşı söze intizar...

Dedi onlar: – Andalib-i bineva,
Gönlümüze düştü acep macera...

Yusuf sıddıkı ve Zelihayı sen,
Türki halayıke kılgil encümen...

Andalib’in maksadıdır ki bustan,
Gönlüne hoş geldi bu acep destan ...

Eyledi Türki dil ilen iptida,
Gahi nesir, gahi gazel, hoş neva ...

Eserlerini Türkçe yazmak düşüncesi Andalib’de bir heves deyil, tutkudur. Şair, “Risale-yi Nesimi”de, yukarıdakı beytleri azca değiştirerek şöyle yazmıştır:

Geldi benim karşıma bir şehsuvar,
Yahşı feza, lutf-i söze intizar.

Başkaları idi bana hemnişin,
Yüzleri gül, sözü şeker engebin.

Dedi onlar: – ey Andalib, bineva,
Gönlümüze düştü acep macera.

Var ki “Kisas” içre acep destan,
Ne oladır kılsan onu bustan...

Bunca sözü kılsan, hikayet olar,
Seyid Nesimi’den rivayet olar...

Eyledi Türki dil ilen ibtida,
Gahi nesir, gahi gazel, hoş neva.

Bir niçesin nazm-i muhammes kılıp,
Aşikü maşuklara elbes kılıb...

Makamat-i Nesimi, Şeyh Mansur,
Kılırım nazm-i Türki, gel, oku, gör.

2011 yılı Nurmuhammed Andalib’in doğumunun 350. yıldönümüdür. Bu yıl Türkmenistan Cumhurbaşkanı Sayın Kurbankulu Berdimuhemmedov’un özel emriyle ülkenin çeşitli şehirlerinde bir sıra jübile etkinlikleri, görkemli merasimler yapılacak. 10-12 Mart tarihlerinde şairin memleketi Taş Oğuz’da Türkmenistan Bilimler Akademisinin ve Taş Oğuz valiliğinin işbirliği ile Andalib konulu uluslararası sempozyum düzenlenecek. Bu bayram aslında bütün Türk Dünyasının bayramıdır. Biz de bu jübileye küçük bir katkıda bulunarak Nurmuhammed Andalib’in “Şiirler, poemalar, destanlar” adlı kitabını Baku’de bastırdık. Türklüğe hayırlı uğurlu olsun!

....

»»  Devamı Kardeş Kalemler 54. sayıda...